
YABANCILAR KIRMIZI IŞIKTA NEDEN DURUYOR?
Almanya'da bir dost ziyaretinden dönüyorduk.
Arabayı ben sürüyordum.
Yolun ilerisinde bir kaza olduğunu gördüm.
“Ne olmuş?” diye bakarken, birden dört yol ağzında olduğumuzu fark ettim.
Işık kırmızıya dönmüş ve ben geçmiştim.
Yapacak bir şey yoktu, olan olmuştu... Duramazdım, yola devam ettim.
Gece yarısından sonra, saat o2 sularıydı. Allah'tan, çevrede polis falan da yoktu.
Bu olayın üstünden bir hafta kadar geçmişti. Bir mektup aldım; karakola çağırıyorlardı.
Gittim.
Beni bir odaya aldılar.
"Bir konuda bilginize başvuracağız. Size bir fotoğraf göstereceğiz. Bu araba sizin şirkete ait. Geçen hafta, şu gün, saat 02:12'de şu kavşakta kırmızı ışıkta geçerken kameraya yakalanmış... Bakın bakalım, direksiyondaki kişiyi tanıyor musunuz?"
Fotoğrafa baktım;
"Pek tanıyamadım bu kişiyi" dedim.
Bunun üzerine bir fotoğraf daha çıkardılar. Bu benim fotoğrafımdı.
"Bu sizin fotoğrafınız, bunu yabancılar şubesinden bulduk. Biz, otomobildeki kişi ile bu fotoğraftaki kişinin aynı olduğunu düşünüyoruz? Ne dersiniz?" dediler. "Cevap vermeden önce, isterseniz avukatınızla görüşünüz.!" diye de eklediler... "isterseniz size prosedürü anlatalım. Eğer bu arabayı süren ben değilim derseniz, sizi mahkemeye vereceğiz. Mahkeme, uzmanlara başvuracak. Eğer resimdeki kişi olduğunuz ispat edilirse para cezası alacaksınız. Bu ceza; eğer arabayı sürenin siz olduğunu kabul ederseniz, vereceğiniz cezanın birkaç katı olacak. Bir de resmî makamları oyalamaktan dolayı ayrı bir cezaya maruz kalacaksınız."
Düşündüm... Avukatıma soracak bir şey yoktu;
"Verin, bir daha bakayım fotoğrafa" dedim. Sonra da; "Evet, bu arabadaki kişi benim" dedim.
Memnun oldular; "Doğru seçim yaptınız." dediler.
Yüklü bir ceza ödedim..
Ama ehliyetime el koydular.
"Ne zaman alırım ehliyetimi geri?" diye sorduğumda
"Bizden haber bekleyiniz" dediler.
* * *
Aradan bir hafta geçti... Bir hastaneden davet aldım. Beni göz kliniğine çağırıyorlardı.
Gittim.
Sıkı bir göz muayenesinden geçtim. Sonra beni bir grup doktorun karsısına çıkardılar... Her biri benim raporu eline alıp;
"Renk körü değilsiniz. Gözünüzün sağlam olduğunu biliyor musunuz? Ama kırmızı ışıkta geçmişsiniz" dediler.
Artık bana ehliyetimi geri verecekler diye düşündüm.
Ama vermediler.
* * *
Aradan bir hafta, on gün geçti.
Yine hastaneden bir davet aldım; bu kez psikiyatri bölümünden.
Verilen tarihte hastaneye gittim... Beni bir odaya aldılar. Odada dört doktor vardı. İlk doktor;
"Raporunuza bakıyorum. Gözleriniz sağlammış. Ama trafik ışıkları kırmızıya döndükten tam 58 saniye sonra geçmişsiniz. Bunun yanlış olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu.
Ben de "Evet, yanlış bir davranış..." dedim.
Ayni şeyi, diğer doktorlar da aynen tekrarladı.
Ben de "Evet, yanlış bir davranış" diye aynı cevabi verdim.
Artık bana ehliyetimi geri verecekler diye düşündüm.
Ama vermediler.
* * *
Aradan bir hafta, on gün gibi bir süre geçti... Bir mektupla karakola davet aldım. Gittim, sanırım artik ehliyetimi geri alacaktım.
Ama düşündüğüm gibi olmadı.
"Sizi, trafiğe çıkaracağız" dediler.
Bana bir program verdiler.
Bu, günde iki saatlik; toplam dört günlük bir programdı.
ilk gün gittim.
"Arabaya binin, şehir içinde dolaşacağız." dediler.
Benimle birlikte üç kişi daha bindi arabaya. Hareket ettim. ilk trafik ışıklarında durdum. Yanımdaki görevli;
"Buna, trafik ışığı denir. Kırmızıda durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır. Anladınız değil mi?" dedi.
Ben de tekrarladım:
"Evet, kırmızı da durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır."
Işık yeşile döndüğünde kalktım.
Görevli, "Yeşil ışıkta da kalkılır. Değil mi?" dedi.
Ben de tekrar ettim, "Evet, yeşil ışıkta kalkılır."
Yolda bir süre sonra kırmızıya dönen bir ışığa rastladık. Bu kez arkadaki görevlilerden birisi,
"Buna, trafik ışığı denir. Kırmızıda durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır. Anladınız değil mi?" dedi.
Ben de; "Evet, kırmızıda durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır .”diye tekrar ettim.
Bu sahneyi iki saat süresince her ışıkta tekrarladık.
O günden sonraki üç günde de, yine arabama üç görevli bindi. Her ışıkta ayni sahne usanılmadan tekrarlandı.
Nihayet en sonunda ehliyetimi geri aldım.
Yukarıdaki öyküyü Almanya'da yaşayan bir Türk işadamından dinledim.
"Sonuç ne oldu?" diye sordum..
Çok ciddi biçimde cevap verdi,
"Ben artık kırmızıda hep duruyorum."
* * *
ACABA BİZİM EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ DE BÖYLE BİR UYGULAMAYI NE ZAMAN YAPACAK?
Arabayı ben sürüyordum.
Yolun ilerisinde bir kaza olduğunu gördüm.

Işık kırmızıya dönmüş ve ben geçmiştim.
Yapacak bir şey yoktu, olan olmuştu... Duramazdım, yola devam ettim.
Gece yarısından sonra, saat o2 sularıydı. Allah'tan, çevrede polis falan da yoktu.
Bu olayın üstünden bir hafta kadar geçmişti. Bir mektup aldım; karakola çağırıyorlardı.
Gittim.
Beni bir odaya aldılar.
"Bir konuda bilginize başvuracağız. Size bir fotoğraf göstereceğiz. Bu araba sizin şirkete ait. Geçen hafta, şu gün, saat 02:12'de şu kavşakta kırmızı ışıkta geçerken kameraya yakalanmış... Bakın bakalım, direksiyondaki kişiyi tanıyor musunuz?"
Fotoğrafa baktım;
"Pek tanıyamadım bu kişiyi" dedim.
Bunun üzerine bir fotoğraf daha çıkardılar. Bu benim fotoğrafımdı.
"Bu sizin fotoğrafınız, bunu yabancılar şubesinden bulduk. Biz, otomobildeki kişi ile bu fotoğraftaki kişinin aynı olduğunu düşünüyoruz? Ne dersiniz?" dediler. "Cevap vermeden önce, isterseniz avukatınızla görüşünüz.!" diye de eklediler... "isterseniz size prosedürü anlatalım. Eğer bu arabayı süren ben değilim derseniz, sizi mahkemeye vereceğiz. Mahkeme, uzmanlara başvuracak. Eğer resimdeki kişi olduğunuz ispat edilirse para cezası alacaksınız. Bu ceza; eğer arabayı sürenin siz olduğunu kabul ederseniz, vereceğiniz cezanın birkaç katı olacak. Bir de resmî makamları oyalamaktan dolayı ayrı bir cezaya maruz kalacaksınız."
Düşündüm... Avukatıma soracak bir şey yoktu;

Memnun oldular; "Doğru seçim yaptınız." dediler.
Yüklü bir ceza ödedim..
Ama ehliyetime el koydular.
"Ne zaman alırım ehliyetimi geri?" diye sorduğumda
"Bizden haber bekleyiniz" dediler.
* * *
Aradan bir hafta geçti... Bir hastaneden davet aldım. Beni göz kliniğine çağırıyorlardı.
Gittim.
Sıkı bir göz muayenesinden geçtim. Sonra beni bir grup doktorun karsısına çıkardılar... Her biri benim raporu eline alıp;
"Renk körü değilsiniz. Gözünüzün sağlam olduğunu biliyor musunuz? Ama kırmızı ışıkta geçmişsiniz" dediler.
Artık bana ehliyetimi geri verecekler diye düşündüm.

* * *
Aradan bir hafta, on gün geçti.
Yine hastaneden bir davet aldım; bu kez psikiyatri bölümünden.
Verilen tarihte hastaneye gittim... Beni bir odaya aldılar. Odada dört doktor vardı. İlk doktor;
"Raporunuza bakıyorum. Gözleriniz sağlammış. Ama trafik ışıkları kırmızıya döndükten tam 58 saniye sonra geçmişsiniz. Bunun yanlış olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu.
Ben de "Evet, yanlış bir davranış..." dedim.
Ayni şeyi, diğer doktorlar da aynen tekrarladı.
Ben de "Evet, yanlış bir davranış" diye aynı cevabi verdim.
Artık bana ehliyetimi geri verecekler diye düşündüm.

* * *
Aradan bir hafta, on gün gibi bir süre geçti... Bir mektupla karakola davet aldım. Gittim, sanırım artik ehliyetimi geri alacaktım.
Ama düşündüğüm gibi olmadı.
"Sizi, trafiğe çıkaracağız" dediler.
Bana bir program verdiler.
Bu, günde iki saatlik; toplam dört günlük bir programdı.
ilk gün gittim.
"Arabaya binin, şehir içinde dolaşacağız." dediler.
Benimle birlikte üç kişi daha bindi arabaya. Hareket ettim. ilk trafik ışıklarında durdum. Yanımdaki görevli;
"Buna, trafik ışığı denir. Kırmızıda durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır. Anladınız değil mi?" dedi.
Ben de tekrarladım:
"Evet, kırmızı da durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır."
Işık yeşile döndüğünde kalktım.
Görevli, "Yeşil ışıkta da kalkılır. Değil mi?" dedi.
Ben de tekrar ettim, "Evet, yeşil ışıkta kalkılır."
Yolda bir süre sonra kırmızıya dönen bir ışığa rastladık. Bu kez arkadaki görevlilerden birisi,
"Buna, trafik ışığı denir. Kırmızıda durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır. Anladınız değil mi?" dedi.
Ben de; "Evet, kırmızıda durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır .”diye tekrar ettim.
Bu sahneyi iki saat süresince her ışıkta tekrarladık.
O günden sonraki üç günde de, yine arabama üç görevli bindi. Her ışıkta ayni sahne usanılmadan tekrarlandı.
Nihayet en sonunda ehliyetimi geri aldım.
Yukarıdaki öyküyü Almanya'da yaşayan bir Türk işadamından dinledim.
"Sonuç ne oldu?" diye sordum..
Çok ciddi biçimde cevap verdi,
"Ben artık kırmızıda hep duruyorum."
* * *


_____________________________________________________________
**

Yıllar önce bir Milli Eğitim Bakanı’nın makam odasının kapısı çalındı.
İçeriden, kararlı ve tok bir ses; “Giriiin.!” diye seslendi.
Oldukça mütevazi döşenmiş odaya iki tane lise talebesi girdi.
Tombul yanaklı olan, Milli Eğitim Bakanı’nın yanına yanaşarak:
“-Babacığım merhaba!. Elini öpmeye geldik Gazi’yle beraber.” diyerek, arkadaşını gösterdi.
*
Mezun olmuşlardı iki samimi arkadaş liseden.
Gazi ve Can, Bakanın elini öptükten sonra masanın karşısındaki koltuklara oturdular.
Tombul yanaklı çocuk söz aldı:
“-Babacığım biliyorsun okulumuzu her ikimiz de başarıyla bitirdik. Ve bir yıldır para biriktiriyorduk. Eğer senin de iznin olursa, Bakanlığın bursundan yararlanıp Amerika’ya okumaya gitmek istiyoruz.”Bakan, kısa bir sessizlikten sonra oğluna;
“-Oğlum biraz dışarı çıkar mısın? Bizi arkadaşınla bir iki dakika yalnız bırak.!” dedi.
Oğlu dışarı çıktıktan sonra uzun boylu çocuğa şöyle dedi:
“-Bak evladım, ben sizler gibi başarılı öğrencilerin yurtdışında öğrenim görmesini her zaman desteklerim. Fakat, bir bakan olarak oğlumu Amerika’ya gönderirsem, bunu başkaları farklı değerlendireceklerdir. Bu yüzden, sadece sana burs vereceğim. Gerekli işlemlerin yapılması için talimatı veririm az sonra. Hayırlı olsun.!” deyip, dışarı çıkmasını istedi öğrencinin.
Heyecan içinde kapının önünde bekleyen Bakanın oğluna sarıldı çocuk:
“-Can; sana bir iyi, bir kötü haberim var. Baban bana burs verdi ama senin gitmeni onaylamıyor.”

Tombul yanaklı çocuk, elini cebine atıp; bir mendil çıkardı. İçi para dolu olan mendili arkadaşına verip:
“-Al bunları Gazi.! Nasıl olsa bana lazım değil bu para artık.” dedi / bir yıldır biriktirdiği Amerika hayalini arkadaşına uzatırken.
Oğlunun geleceğini bile ülkesinden sonra düşünen onurlu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dir.

Oğlu,
büyük edebiyatçı
Can YÜCEL’dir.
VE

PAYLAŞIMINDAN ÖTÜRÜ Eğitimci_Karikatürist Mehmet ZEBER arkadaşımıza teşekkürler...
ileti_18 Eylül 2008 Perşembe 17:48
*21.09.2008*
____________________________________________________
Eğitimci_Karikatürist Mehmet Zeber arkadaşımız, MİZAH VE ŞİİR Dostları'yla paylaşımını sürdürüyor:
Tavsiyem, sen da bardağı yere bırak.!.

Bu kısa hikaye üzerinde düşünün,
Umarım ki hayatınızda büyük bir değişikliğe neden olur
..... Profesör, elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı
Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu :
“Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?”
'50gm!' .... '100gm!' .....'125gm' ..diye öğrenciler yanıtladı.
..... “Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem,” dedi profesör, “ama, benim sorum şu ki : Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”
‘Hiçbirşey' …..diye yanıtladı öğrenciler

“Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı & batar vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!”….. tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler
..... ..... “Çok iyi. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?” diye sordu profesör.
‘Hayır‘…. Diye yanıtladı herkes
..... ..... “Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?”Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.
“Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?”diye tekrar profesör sorar
“Bardağı bırakın düşsün!” diye öğrencilerden biri yanıt verir
..... “Kesinlikle!” der profesör.
Hayatın problemleri de böyle birşeydir.
Onları kafanda birkaç dakika tutarsın & Bir sorun yokmuş gibi görünür.
Uzun bir süre düşünürsün & Başınız ağrımaya başlar
Daha uzun düşünün & Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur.
....... Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir,
Fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi).
Bu şekilde strese girmez, ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her sorun ile başa çıkabilecek güçte olursunuz!

*paylaşımından ötürü, eğitimci_ karikatürist mehmet zeber arkadaşımıza teşekkürler ediyoruz.
