Sayfalar, 1,2,3,4,5,6

16.04.2020

GİF BİÇİMLİ RESİM SEVENLER...DİKKAT!!!!



GİF BİÇİMLİ RESİM SEVENLER...DİKKAT!!!!
(Tercihleriniz sizin kişilik özelliklerinizi ele verir.)

Tek düze hareket eden nesnelere, objelere ve nihayet GIF biçimli v.b. görsellere ilgi duyanlar üzerinde yapılan incelemeler, şaşırtıcı sonuçlar verdi.
Gelişimini tamamlamamış beynin; doğum öncesi, doğum sırası veya doğum sonrası

12.05.2016

Oğuz ARAL’ın -2000 yılında- NTV MAG Dergisi’ne verdiği söyleşi...ve...

Oğuz Aral’ın
NTV MAG Dergisi’nden Halil Nebiler’e
2000 yılının Eylül ayında verdiği söyleşi.
*
"Huysuz İhtiyar" hikâyeleri

10.05.2016

Sevdakar ÇELİK'in çizgileriyle_ Hayatımız Futbol Oldu: Deniz Sipahi





¬Hayatımız

Futbol 

Oldu ¬
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Oğretim Görevlilerinden Ahmet Talimciler, uzun zamandır spordaki gelişmelerle ilgili araştırmalar yapıyor. Hatta doktora tezi de bu konuda...
Bir meşrulaştırma aracı olarak futbolu yorumlayan Talimciler'in ilginç saptamaları var.

 Kendime ait çizim ve notları ekleyerek sizlerle de paylaşıyorum./Sevdakâr ÇELİK


16.04.2016

Dilara KOÇAK: "BİLGİLERİN DE SON KULLANMA TARİHİ VAR...",

Bilgi sürekli olarak değişir, yeni gerçekler, daha hassas ölçümler eskilerin yerine geçer. Örneğin; sigara içmek, ‘doktor tavsiyesi’yken zamanla ‘ölümcül’ olarak değişti. Pluton’un da bir gezegen olduğunu düşünüyorduk. Her zaman değişen bu gerçekler alanına Samuel Arbesman ‘Gerçeklerin Yarısı’ adlı kitabında biraz açıklık getiriyor.
Arbesman hikaye anlatır gibi bilimin bilimini anlatmış. Neler mi öğrendim? Gerçeklerin bir raf ömrü olduğunu ve bu raf ömrünün de öngörülebilir olduğunu… Ayrıca değişik bilimlerin değişik raf ömürleri varmış, bunu öğrendim. Örneğin, fizik bilgilerinin ömrü 13.07 sene iken matematik bilgilerinin ömrü 9.17 sene, psikoloji bilgilerinin raf ömrü ise 7.15 seneymiş.
HEYKELİ DİKİLEN İLK ÇİZGİ ROMAN KARAKTERİ
Hepimizin tanıdığı Popeye veya ülkemizde bilinen adıyla Temel Reis, Elzie Crisler Segar’ın oluşturduğu dünyaca ünlü, ıspanak yiyerek güçlenen çizgi roman karakteri. Gücünü ıspanaktan alan Temel Reis’in ıspanak yeme alışkanlığına katkıları dolayısıyla heykeli de dikildi ve heykeli dikilen ilk çizgi roman karakter oldu.
(...)
(alıntı_)...devam için TIKLAYINIZ!

9.10.2015

Leo Buscaglia'nin "YAŞAMAK, SEVMEK VE ÖĞRENMEK" adlı yapıtından...


"Haim Ginott'un bir kitabında okuduğum bir bölümün beni çok duygulandırdığını anımsıyorum. Çok dokunaklı bir bölümdü. Bir okul müdürü yazıp vermiş bunu Ginott'a.
Şöyle diyor:
Bir toplama kampından sağ kurtulmuş bir insanım. Gözlerim, hiçbir insanın görmemesi gereken şeyler gördü. Bilgili mühendisler tarafından yapılan gaz odaları... İyi öğrenim görmüş doktorlar tarafından zehirlenen çocuklar... Eğitilmiş hemşireler tarafından öldürülen bebekler...
Bu nedenle öğrenim olgusuna kuşkuyla bakıyorum.
Sizden tek dileğim şu:
Öğrencilerinize insan olmayı öğretin.
Çabalarınız; bilgili canavarlar, yetenekli ruh hastaları ya da eğitilmiş Eichmannlar yaratmamalı.
Okuma-yazma, imla, tarih ve matematik ancak öğrencilerimizin insan olmasını sağlarlarsa önem kazanırlar."
*
kaynak:   
Leo Buscaglia'nin 
"Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek" adlı yapıtı...
arşiv:_mizahveşiir- 
mizahveşiir_13 Ekim 2008 Pazartesi

20.07.2014

Aydın BOYSAN’dan Bir Anekdot :Çöp Kamyonu Kanunu


Aydın BOYSAN’dan Bir Anekdot :Çöp Kamyonu Kanunu

 “Bir gün bir taksiye atladım ve havaalanından hareket ettik. Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önümüze çıktı. Taksi şoförü sert bir şekilde frene bastı, kaydı ve diğer arabaya çarpmaktan milim farkıyla kurtuldu. Diğer arabanın sürücüsü camdan başını çıkartıp bağırmaya ve küfretmeye başladı. Taksi şoförü ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı. Ve gerçekten çok arkadaşçaydı. Sordum: 'Neden bunu yaptınız?

24.10.2013

Montaigne_NASIL KONUŞMALI?



Sözümün akışını bozup güzel tümceler aramaktansa güzel tümceleri bozup sözümün akışına uydurmayı daha doğru bulurum. Bir sözün ardından koşmamalıyız, söz bizim ardımızdan koşmalı, işimize yaramalı. Söylediğimiz şeyler sözlerimizi almalı ve dinleyenin kafasını öyle doldurmalı ki artık sözcüklerini hatırlayamasın. İster kâğıt üstünde olsun, ister ağızdan, benim sevdiğim konuşma, düpedüz, içten gelen, lezzetli, şiirli, sıkı ve kısa kesen bir konuşmadır. Güç olsun, zararı yok; ama sıkıcı olmasın; süsten, özentiden kaçsın; düzensiz, gelişigüzel ve korkmadan yürüsün. Dinleyen, her yediği lokmayı tadarak yesin.
*
Konuşma; Sueton'un, Julius Caesar'ın konuşması için dediği gibi, askerce olsun; ama ukalaca, avukatça, vaizce olmasın. Söylev sanatı, insanı söyleyeceğinden uzaklaştırıp kendi yoluna çeker. Gösteriş için herkesten başka türlü giyinmek, gülünç kılıklara girmek nasıl pısırıklık, korkaklıksa, konuşmada bilinmedik sözcükler, duyulmadık tümceler aramak da bir medreseli çocuk çabasıdır.
**Montaigne / Denemeler-

Ali Karakuş_"İnsanın varlığı, hayatı, sözü bir cür’etkârlıktır."



Aşağıdaki konuşmanın çözümü 
(Doğaçlamadır; sürçü lisan etmiş isek affola.)

  İnsanın varlığı, hayatı, sözü bir cür’etkârlıktır. Ben de burada cür’et etme hakkımı kullanıyorum:

Hayat bir kaos. Bütün kâinat, nefes alıp veriyor ve her nefeste dağılıp birleniyor. Bu kaos; güzelliğe, adalete, büyüklüğe hizmet ediyor. Bizler bu kaosun içerisinde zorlanıyoruz. Çünkü hepimizin sınırları var. Hepimiz sınırsız bir sınırlılık haliyiz aslında. Dünyaya geliyoruz; sınırlı bir bedenin içerisinde sınırsız bir ruh olarak ve isyan ediyoruz. Boynumuzu büküyorlar ve

27.09.2013

Gallieno Ferri :”ÇİZER OLMAK, HAYALLERE HAYAT VERMEK DEMEKTİR!”

ZAGOR'un  yaratıcısı ve çizeri Gallieno Ferri 
Kendisiyel yapılan söyleşide çizerlik serüveini anlatıyor Gallieno Ferri...
ve diyor ki:
 :”ÇİZER OLMAK, HAYALLERE HAYAT VERMEK DEMEKTİR!”
ayrıntılı bilgi:
http://oynakbeyi.com/post/1469461308/zagor-gallieno-ferri

 

13.09.2013

KARS CILAVUZ KÖY ENSTİTÜSÜ'ne ilk ELEKTRİK SANTRALİ YAPIMI



                                             KARS _CILAVUZ KÖY ENSTİTÜSÜ
Fotoğraf günümüzden...öykü 1940'lı yıllardan...
Bu güzel anıyı -E.Baysal'a-  Nakip Haşimoğlu iletmiştir.

24.01.2012

Yaşar KEMAL'in "İNCE MEMED"i, İsmail GÜLGEÇ'in çizgileriyle hayat buldu... ***
Hayatımızdan güldü geçti (2011)
Yumuşak çizgilerin içinde balyoz gibi inen bir espri yeteneğini kaybetti karikatür dünyası... 7 Şubat’ta kalp krizi geçiren karikatürist İsmail Gülgeç 8 gün sonra hayata gözlerini yumdu

30.09.2011

Oğuz ARAL'ın kaleminden: "Niçin Yarışmadan Yana Değiliz?"

Oğuz ARAL'ın kaleminden:
"Niçin Yarışmadan Yana Değiliz?"

Karikatür yarışmaları konusunda yıllardır sürekli mektup almaktayım... Yarışmalara katılmak isteyenler adres ve tarih sormakta, ya da yarışma düzenleyenler yarışmalarının duyurulmasını istemekteler. Sizin de bildiğiniz veya farkettiğiniz gibi Gırgır, karikatür yarışmaları ile ilgili çağrı ve haberleri yayınlamamaktadır. Bu konuda gelen mektupların çokluğu yüzünden, bu davranışımızın nedenini açıklamak gereğini duydum. Karikatür yarışmaları ile ilgili düşüncelerimi kısaca yazmaya çalışacağım...

29.09.2011

Oğuz ARAL'ın kaleminden:
HEM TERBİYELİ, HEM MASUM HEM DE KARİKATÜRCÜ!
Sedat Nuri, Cemal Nadir, Sururi gibi eski ustaların günümüzdeki izdüşümü. Hem yeni bir çizgi diline, hem de eski bir İstanbul çelebisinin birikimine sahip olmak zordur. Bülent'in karikatür sanatındaki başarısı işte burada!
Haberi Yalçın Pekşen'in yazısından öğrendim; Allah'ım, Bülent Düzgit açık kalp ameliyatı olmuş. Açık kalp ameliyatı ne demek? İnsanın göğsünü kesip-yarıp kalbini ellerine alıyorlar. Sonra da (ellerine sağlık) yontup-biçip yerine takıyorlar.

Aziz Nesin:"Yaşlılık-pişmanlık duyma olgunluğuna erişmektir "_Şenay KALKAN yazısı,



ŞENAY KALKAN'ın CUMHURİYET'teki yazısı- 27 KASIM 1984

Aziz Nesin'in 70. yaş gününde bir kültür şöleni düzenlendi...........Kültür Servisi — Ünlü yazar Aziz Nesin'in Aralık ayında 70 yaşına girişi nedeniyle, 3 Aralık günü saat 18.30'da Şan Tiyatrosu'nda dostları tarafından bir kültür ve sanat şöleni düzenlendi.
Tüm geliri Nesin Vakfı'na bırakılacak olan şölende İlhan Selçuk, Haldun Taner, Cevat Çapan, Onat Kutlar, Vedat Türkali konuşacaklar, Ahmet Gülhan ile Müjdat Gezen'in sunuculuğunu üstlendiği gecede,

Müjdat GEZEN, Oğuz ARAL'ı anlatıyor:
................. "GÜLDÜRENLER"...
Oğuz Aral'dan söz etmek istiyorum.
"Gırgır"ının dün­ya çapındaki tirajıyla artık tartışılmaz yerini alan bu eski ortağım, dostum, arkadaşım, ağabeyimiz Oğuz Aral'la yıl­lar sonra yine birlikte olduk. Süavi Süalp'i anma gecesini birlikte düzenleyeceğiz, Oğuz, Kandemir Konduk, ben... Bü­yük mizah ustası Süavi ağabeyi anacağız dostlarıyla.
PhotobucketSemih BALCIOĞLU'nun
kaleminden NECATI ABACI
...............
Tarsuslu ortadirek bir ailenin üç çocuğundan biri. Kendini bildi bileli ağır bir karikatür hastası.
Dergilerde, gazetelerde, tabii karikatür kitaplarında, nerede karikatür varsa, çocuk yaşında bulup buluşturup onlara sahip oluyor.
Ondan sonra da, onları teker teker kesip defterlere yapıştırıp kitaplaştırıyor.
Dedik ya, ağır karikatür hastası...
Photobucketferda balkaya çetin*Karikatür sever misiniz?
Karikatürlerin salt meraklılarını değil, herkesin dikkatini çektiği, takip ettiği inancımı günden güne güçlendiren,
Karikatürlerin,
Gündelik koşuşturmaların içinde olması, toplumsal ve kültürel konulara çözümsel bir yaklaşım sunması, eleştirerek tartışmalara açması, insana özgü yaşantıların sanatsal bir bakışla analize edilmesi, gündemi oluşturan konuların karikatüristlerin kaleminden anında yansıtılması…
Bir anlamda bilgilendirir bizi karikatür.
Zıtlıklar, farklılıklar, aksaklıklar, değişimler konu olur karikatüre.
Ve insan olarak yaşadığımız acı, korku, sevinç, hüzün gibi, yaşam süreci içerisinde durmaksızın birbirine dönüşen olgular…
İşte karikatürist tüm bunları kafasında sorgular, abartır; yaratıcı düşünce ve mizahi gücünü kullanarak tüm dokunulmazlıkları kaldırır.
Böyle iken,
Karikatürün bizde bıraktığı etkiyi;

“Gelin birlikte düşünelim!
Karikatür güldürür mü, düşündürür mü, eleştirir mi, öfkelendirir mi; yoksa şaşırtır mı?
Karikatür bu! Bunların tümünü, hatta fazlasını bile yapar. Akla ve yüreğe ivme kazandırırken; güldürür, iğneler, sarsar, incitir, şaşırtır… hüzün de damıtabilir yüreklere…”

İmgelemin sonsuz büyülü gücü ile karikatürdeki espri,
Karikatüristlerin kaleminden anlamlı çizgilerle resimsel sanata dönüşerek gülümsetir bizi.
Gülümsemek!
Zihnimizin en temel ihtiyacı…
Bu anlamda düşünürsek,
Karikatürün ciddiyeti altında yatan gizli gülmecenin ruhumuzda yaratacağı olumlu etkiyi de göz ardı etmemiş oluruz.

“Değil mi ki, insan yüreğinin tüm halleri, sanat ürünlerine; bilinmedik renkler, bilinmedik biçimler ve bilinmedik (…) seslerle siner.
İnsanı düşünen canlı olarak tanımladığımıza göre; demek ki, karikatür bize insan olduğumuzu anımsatır ve insan olma hazzını duyumsamamızı sağlar.”
Photobucket
Sanatın diğer dallarıyla da iç içe olan karikatür,
“Aslolan SANATTIR! Müzik, şiir, resim, heykel, mimarî, sinema, tiyatro, fotoğraf yabana atılabilir mi? Yazılı ve sözlü ürünleriyle edebiyat göz ardı edilebilir mi?
Sanat; düşünce zenginliğimizi ve verimimizi artırır; ruh sağlığımızı korur ve ruhsal sorunlarda rehabilitasyon işlevi görür.
Dünya savaşlarından yenik ve bitkin çıkan Almanya; savaşın yıkım ve sendromundan; hemen her sokakta oluşturdukları tiyatrolar sayesinde kurtulmuş ve başarıyı yakalamışlardır.
Açıktır ki,
_Genelde sanat / özelde karikatür, beden ve ruhumuzu sağaltır.
…Ve bilgilendirir.
Dahası;
Bilgilendikçe “sevmeyi” ama adam gibi sevmeyi öğrenirirz.
Ne güzel!”
***
“forumedebiyat” dostlarımdan karikatürist Sevdakâr Çelik’in; alıntılar yaparak sizlerle paylaştığım “Karikatür bilgilendirir” adlı yazısı;
Ufkumda yeni pencereler açarak mizahın eşsiz gücünden yararlanmayı öğretirken,
Karikatür hakkında daha çok bilgi sahibi olmak için de yeni araştırmalara yöneltti beni.
Yaratıcı çizgileriyle, mizah içerikli denemeleriyle bana karikatürü sevdiren değerli Sevdakâr Çelik’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.


................ ferda balkaya çetin
(İL GAZETESİ /13.10.2oo8)
*13.10.2008*
___________________________________________

12.09.2011

Tekin Aral: 'KARİKATÜRÜ KURALLARA BAĞLAMAK SAÇMA BİR İŞTİR',

Tekin Aral, 
 'Karikatürü kurallara bağlamak saçma bir iştir'
*İnsanlara, olaylara mizahi mi bakıp mizah yapıyorsunuz?
->Mizahın haince planlanıp kuyumcu terazisiyle ölçerek yapılması gerektiğine inanıyorum. Alışverişte karşılaştığım insanlar, ensesine bir tokat atıp komik şeyler söylememi bekliyor. Mizahçılar pek öyle kah kah, kih kih insanlar değildir. Futbolcu da sokakta yürürken her gördüğü konserve kutusuna tekme atmaz. Ama keyifli yönlerimiz vardır; hatta benim bile!


*Kader mi getirdi yoksa çocukken mi karikatüre başladınız?
->Bu işe çok bilinçli başlamadım. Bir baltaya sap olmak için başladım. Durduk oturduk yerde insanın içinde mizah duygusu olması , çok kolay değil. 15 yaşındaydım, iyi resim yapıyordum. Oraya buraya gönderiyordum. Böyle başladım. İlki Dolmuş dergisinde yayımlandı. O zamanlar bu işin çok ustaları vardı. Alan dardı. Mizah için liseden sonra okumadım. Sonra gazetelerde çalışmaya başladım. Ressamlık yaptım. Uzun yıllar çizgi film çalışmalarında bulundum. Birden kendimi o zamanın Günaydın'ının birinci sayfasında dokuz sütun karikatürler çizerken buldum. Derken 1974'te Gırgır, 1976'da da Fırt'ı çıkardık.
*Masanızda her şey çok düzenli, dahası paralel duruyor, bir simetri tutkunuz mu var? 

->Yok öyle şey. O bizim Müjdat Gezen'de vardır. Mizahçılar dağınık tanınırlar ama ben düzenliyimdir. Yatılı okulun verdiği alışkanlıktan da geliyor. Ya da çocukluğumda, gençliğimdeki, kötü koşulların etkisi... Çok yoksul günler yaşadım. Babıali'de otellerde, dört kişilik odalarda yatardım. Üsküdar'dan her gün Babıali'ye gitmek, elinde karikatür kapı kapı dolaşmak mümkün değildi. Kapılarda yatmak gerekiyordu. 40 karikatüründen birini beğenecekler de 10 lira verecekler... Parasızlıktan, aldığım barbunya konservelerini yiyip içine sinek atar, konserveyi iade ederdim. Tabii parayı geri alıp ertesi gün yine konserve almak için. Babıali'deki bütün bakkallar beni tanırdı. Artık Beyazıt bakkallarına gider olmuştum.

*Şimdiki mizahçılar daha şanslı. Başta çileyi siz çektiğiniz için mi?

 ->Biz çektik diyemem. Herkes, hepimiz çektik. Ama işimden iyi paralar kazandım. Birlikte çalıştığım arkadaşlarım da kazandılar. Aslında çok daha fazlasını da kazanmalıydık.
*Mizahçı ruhunuza Hürriyet Medya Towers iyi geliyor mu?->Asansörde gençlerle karşılaşıyorum. Hepsi blue jean'li. Gazetede izin verseler blue jean satarım, ne çok para kazanırım. Gazetenin korumaları çok hoş, çok sıcak. Gazetecinin korumalardan dayak yemediği tek yer bizim gazete. Özellikle bir sanatçı için çalışması, üretmesi kolay yer değil. Mutlaka teknolojik her şey düşünülmüş. Ama birbirimizle asansörde tanışıyoruz. Bina çok büyük. Bazen sokakta kaçtığımız alacaklılarla, ev sahipleriyle gazetede karşılaşıyorsunuz. Adam ilan vermeye gelmiş! Ben bir gazetede çalışırken pencereden girip çıkardık. Kapısına giden yol çok uzun ve karanlık olduğu için. Hürriyet'te pencere de yok!

*Müthiş bir mizah kaynağı gördüğünüz politikacı, şarkıcı var mı?
->Kesinlikle, hepsi oluyor. O kadar çok var ki. Ama isim verirsem özel bir dikkat gösterdiğimi düşünürler. Ama televizyonların çoğu lahmacun kokuyor. Artık daha iyi koksun diye ekranda da lahmacun yapmaya başladılar. Televizyon eleştirileri yapmaya başladım bu nedenle. Yıllarca iktidarları eleştirdim, şu anda da televizyonları eleştiriyorum. Çünkü şu an iktidarda olan, televizyonlar... Hepimizi televizyonlar idare ediyor. İstedikleri an hiç olmayacak birini tepeye oturtup, en tepedekini aşağı indirebiliyorlar. Futbolcuları bile televizyon idare ediyor. Yedi yaşındaki çocuğa Einstein muamelesi yapıyorlar.
* Karikatürlerde neden zenginler şişman ve purolu çizilir? 

->Belli simgeler vardır. Bizde zenginler hep şişman, göbekli, purolu çizilir. Hiç şişman zengin gördünüz mü? Kilo vermek için sağlık salonlarına giderler. Diyetler yaparlar. Papyonlu politikacılar çizdik hep. Cumhuriyet bayramında bile takmıyor adamlar. Hatta biri kravatı beline bağlamıştı.

*Konuşma balonları çizgiyi anlamazlar diye mi?
->Karikatür yazılı da olur, yazısız da. Çok isterseniz çizgisiz de olur. Karikatürü zincirlerle kurallara bağlamak, hem de günümüzde saçma sapan bir iştir. Karikatürü yazılı, yazısız, noktalı, virgüllü, beyazpeynirli, kıymalı diye ayırmaya, evcilleştirmeye kalkmak niye ki? Bizde en bi yazısız karikatür savunucuları, aynı zamanda dünyanın gene en bi yazılı karikatürlerini yapan büyük ustalar Wolinski'lere, Reiser'lere tapınmaktan da geri durmazlar. Boşverin.!. Herkes dilediği gibi çizer. Beğenen beğenir, beğenmeyen de küçük kızını vermez!..
*İyi ki mizahçı olmuşum. Bir daha doğsam yine olurum der misiniz?
->Mizahçı filan olmazdım. Ne güzel adam gibi işler var. 10 dakikada milyarlar kazanılıyor. Böyle stressiz, kendime rahat zaman ayıracağım, az çalışarak çok para kazanacağım işler bulurdum.


Gülden Aydın
Hürriyet, 3 Ağustos 1997
arşiv­­­: MİZAH VE ŞİİR
*19.04.2009*


Bedri Koraman 'la...RÖPORTAJ...
>>kaynak>>
01 Nisan 2006 Sayı: Nis 2006_PM Ekibi
********Bedri Koraman kendine özgü tarzıyla, estetik çizgileriyle, yıllarca Türk medyasında ilgiyle takip edilmiş adeta yaşayan bir efsane... Kendisiyle karikatür sanatını, son yıllarda ülkemizde tekrar yoğun bir ilgiyle takip edilen mizah dünyasını ve de Photoshop’a başlama öyküsünü konuştuk...
*******
Photoshop Magazin: Kimi karikatüristler, karikatürü “Dessin Humoristique - Çizgi ile Mizah”, “Humour Graphique – Grafik Mizah”, “bir eleştiri sanatı” yada “eleştiri biçimi” olarak açıklamışlar. Bedri Koraman’a göre karikatür nedir ?

29.05.2011

Li-Li’nin Öyküsü /ya da_ “GÜL VEREN ELDE GÜL KOKUSU KALIR.”

Uzun yıllar önce Çin’de Li-Li adlı bir kız evlenir ve aynı evde kocası ve kaynanası ile birlikte yaşamaya başlar. Lakin kısa bir süre sonra kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. İkisinin de kişiliği tamamen farklıdır, bu da onların sık sık kavga edip tartışmalarına yol açar. Bu durum Çin geleneklerine göre hoş bir davranış değildir ve çevrenin oldukça tepkisini alır.

15.01.2011

=vahit akça:**her umutsuzluğun içinde bir umut vardır...
"...teslimiyet, ihanet ve sessizlik günleri...", diyordu bir başka dost, bir mektubunda... Evet, ben de mutlu bir tablo çizemedim iki yılın kesiştiği noktada... Ki, karanlıkta bile mutlu olabilmenin koşullarını yaratması varken insanın... Bu nedenle Brecht ve Ritsos'un şu şiirlerini her fırsatta anımsarım. İnsanı ve umudu en iyi yansıtanlardandır bana göre:

30.11.2010

Erhan Tığlı_ HAYATIN ANLAMI
Meraklı biri bir bilgeye hayatın anlamını sormuş. Bilge soruyu yanıtlamadan önce onun bir sınavdan geçmesi gerektiğini belirtmiş. Adam kabul edince, bir çay kaşığına zeytinyağı koymuş, bununla bahçeyi dolaşmasını ama yere dökmemesini söylemiş.

4.11.2010

ferda balkaya çetin'in kaleminden / “yuvarlağın köşeleri”/... İnsan ve toplum ilişkilerini sanatçı duyarlılığı ile yeni bir biçim arayışları içerisinde etkileyici bir dille işleyen bir şair Özdemir Asaf.
Ölümüyle yok olmayan bir şair.
..... “Tüm dünyayı
..... Kucaklamak istedim;
..... Kollarım yetişmedi.”
diyerek devleşen bir şair.

28.08.2010

kendini unutturmayan yazılar /
Ötesi olmayan köye bir dostu daha uğurladık /
................................................. Selahattin Duman
Yaprak dökümü sürüyor.. Şairin “Gönlümü saran bu dört duvar mı? Ölümden öteye köy var mı?” dediği gibi Ömer Uluç da köyüne gitti işte.. Benim resim eleştirmenliğim de burada biter.. Bir daha Ömer Uluç gibi hoşgörülüsünü nereden bulup, resimlerine sataşacağım?
Elimde zıpkın, denize inmiştim.. Olmayan balıkları kovalamak için..
Bir buçuk saat mi yoksa iki saat mi ne dolanıp durdum..

28.06.2010

Suat YALAZ ustanın KARAOĞLAN'ı bu ay (Haziran 2010) 50 yaşına basıyor.

sevdakâr çelik*
Suat YALAZ ustanın KARAOĞLAN
bu ay (Haziran 2010) 50 yaşına basıyor.

Çizgi dünyasına karikatürle giren ve sonrasında KARAOĞLAN çizgi romanıyla bir döneme damgasını vuran Suat YALAZ ustamız, 26.06.2010 Perşembe günü Fatih ALTAYLI’nın “TekeTek” programı aracılığıyla konuk oldu evlerimize.
Onca yaşına karşın “yaşam heyecanını” yitirmeyen bu büyük ustayı; mutlulukla izledik, içimiz aydınlandı, anılarımız tazelendi.
*
"Pulları basılan, filmleri çekilen, TV dizisi olan kült çizgi roman Karaoğlan; bu ay 50 yaşına basıyor."
1960 yılında siyah beyaz olarak basılan Karaoğlan dergisi; çok geçmeden; yabancı çizerlerce hayat bulan Tom Miks, Teksas, Zagor, Kinova gibi çizgi romanların tahtına oturdu. Siyahbeyaz Yeşilçam filmlerinin izlendiği sinema önlerinde değiş tokuş edilerek elden ele dolaştı. Çok sevildi... "7'den 70'e her yaş grubundan okuyucusu oldu"...
İnanılmaz gibi gelebilir, lakin; Ayhan Işık, Orhan Günşiray, Eşref Kolçak, Yılmaz Güney'e özenip "rol kesen" afili delikanlılar arasında / Karaoğlan usulü racon kesenlere de rastlanıyordu o kadim tarihte...
*
Kimi gazetelerde tefrika olarak da yayımlanan Karaoğlan'ın -dergicilik bağlamındaki- ikinci çıkışı, 1980'li yılların başıdır. Hayatımıza iyiden iyiye televizyon da girmiştir . Ancak onun sadık dostları, Karaoğlan'ın tefrika edildiği gazetenin tirajını 30 binden 130 bine fırlatabilmiştir...
Şurası da açıktır ki, onun maceralarını okuyanlar arasında, çizgiye gönül verenler ve heyecanlarını "çizgi roman" yaratmaya evirenler de olmuştur. Nitekim Sezgin BURAK, Suat YALAZ ustanın açtığı yolda ilerleyip, kendine alan yaratan önemli isimlerden biridir.
*
Kırk yıl önce Fransa'ya yerleşen Suat Yalaz, Karaoğlan'ı Fransızlar'ın da kahramanı yaptı. KEBİR adıyla ve Fransızca yayınlanan KARAOĞLAN; Fas, Tunus, Cezayir, Kuzey Afrika ve Kanada'da büyük beğeniyle karşılandı.
*
İşini tutkuyla yapan Suat YALAZ ustanın gönüllere taht kurmasının asıl gizi; gönül adamı olmasının ötesinde; bilgilerini paylaşması, yani öğreticiliğidir.
Okuyucularını bir öğretmen duyarlılığıyla aydınlatan, bilgi aktaran, yol gösteren çizgi ustalarından biri de O'dur. Tıpkı; Cemal Nadir, Abidin Dino, Nâzım, Oğuz Aral, Semih Balcıoğlu, Raşit Yakalı (...) gibi...
Biraz düşünürsek göreceğiz ki / yüreğimizde -gerçek anlamda- özel ve önemli yere sahip olanlar; eserlerini hap gibi yutturmak yerine, izleyicisine yol yordam gösterip, el uzatanlardır.
Kısaca, gerçek ustalar; gönül kazanmaya yatırım yapıyor hep.
Oğuz ARAL'ın GIRGIR'daki "Çiçeği  Burnunda Karikatürcüler" köşesi, Semih BALCIOĞLU ve Raşit YAKALI'nın ÇARŞAF'taki "Karikatür Okulu" / bilgiyi okuyucularla paylaşmaya en güzel örneklerdir.
O değerli ustaları unutulmaz kılan işte bu özverili tutumlarıdır.
*
1980'li yılların haftalık KARAOĞLAN dergisinde de benzer bir tutum içindedir Suat YALAZ.
Oğuz ARAL'ın "Çiçeği Burnunda Karikatürcüler" sayfası gibi, O'nun da ÖZEL ULAK sayfası vardır.
Çizgi roman gibi onca zahmetli bir uğraşa soyunmak yetmezmiş gibi; okuyucularına "titizlikle, incelikle" bilgi aktarmıştır bu sayfadan. Üstelik, hiçbir okuyucusunu ıskalamadan... Ve üstelik uzaklarda / Fransa'da yaşadığı  ve iletişimin bu denli kolay olmadığı bir dönemde, ülkemizdeki sevenlerine ses ulaştırmıştır.
Dememiz o ki / KARAOĞLAN'ın "ÖZEL ULAK" sayfası, işte böylesine saygın bir amaca hizmet etmiştir. (Bilgi edinilmesi ereğiyle, ÖZEL ULAK sayfasının geniş bir örneğini aşağıda paylaşıyoruz.)
Önemli bilgileri okuyucusuyla paylaşırken "Özel Ulak"ın kısıtlı alanının dışına da çıkmayı gereksinmiştir değerli Ustamız... Örneğin, "RESİMLİ ROMAN ÜZERİNE" bilgi aktarırken, -belki de dergi formatının dışına çıkarak-  ayrı bir sayfayı gözden çıkarmıştır. ( "Biz Bize" sayfasının bir örneği aşağıdadır.)
*
*
 "TekeTek programında Suat Yalaz ustamızı izlerken anılarımız tazelendi." demiştik.
Öyle de oldu: Kitaplığımın rafları arasında nicedir sessizce dinlenen Karaoğlan ciltlerini indirdim.
Bir arşiv belgesi, handiyse unuttuğum kimi şeyleri anımsamamı sağladı:
1980'li yıllar... GIRGIR'a mizah öyküleri yazdığımız, dönemin mizah dergilerine karikatürler gönderdiğimiz yıllar... ve tutup KARAOĞLAN'a da çizimler göndermişiz. (Aşağıda, siz değerli dostlarla paylaşmış olayım.)
*(Şimdi içimizden; "hey gidi günler, hey!" demekte olduğumuzu :) da yazayım, bari tam olsun. )
 *
Dememiz şudur:
 Emekleri unutulmaz değerli ustalarımızın yazıp çizdiklerini (dergilerini)  salt "vakit öldürmek" için okuyup/izlemedik. Onlardan çok, ama çok şey öğrendik.
Bilgilerini / "bilgece ve incelikle paylaşmakta da usta olan" sevgili ustalarımızı;
 saygıyla, derin sevgilerle yad ediyorum.

Sevdakâr ÇELİK
28.o6.2o1o
*
*

10.06.2010

Selahattin Duman diyor ki: MİZAHIN DA ÇETESİ VAR

12 Şubat 1997
Gazete - YENİYÜZYIL
ŞEBNEM DENKTAŞ yazısı...
*-*Selahattin Duman ikinci ‘toplu eseri’ “Suçumuz Mükemmel Olmak”ta, her daim güncel ve en sevilen yazılarını topladı.
"Mizahın da çetesi var"
*** Suçumuz Mükemmel Olmak diyorsunuz. Mükemmel olduğunuzu düşünüyorsunuz musunuz? Neden birinci çoğul şahıs kullandınız? Başka kimler mükemmel?

30.05.2010

Aydın BOYSAN, “YÜZLER VE YÜREKLER” adlı kitabında Aziz NESİN’i anlatıyor.

Aydın BOYSAN, “YÜZLER VE YÜREKLER” adlı kitabında Aziz NESİN’i anlatıyor.
(Değerli sanatçı Melda ASLAN’ın takdim ettiği
söz konusu metin için kendisine çok teşekkür ediyor,
 Mizah Ve Şiir dostlarıyla paylaşıyoruz.)
VEHBl Koç'tan Nejat Eczacıbaşı'na, Yaşar Kemal'den Cevat Çapan'a ve Fethi Naci'ye, Hasan Pulur'dan Duygu Asena'ya hepimizin çok yakından tanıdığı ünlüler var bu kitapta... Aydın Boysan, başta kültür ve sanat hayatımızın önde gelen simaları olmak üzere yaşamına girmiş yüzden fazla insanla paylaşmış kitabını, "Yüzler ve Yürekler" sevgi ve vefa duyguları ekseninde paylaşılmış "yaşam sahneleri"ni aktarıyor... (…)
 

.
.
.
.
Tasarımcılara en çok söylenen 10 YALAN
tıklayınız.!. >>kaynak>>










18 Eylül 2007 Salı

22.05.2010

sevdakâr çelik /* DANNY KAYE, BİLİNÇALTI VE BENZERLİK ÜZERİNE…
Mizah ve Şiir’in siz değerli dostları, gözümüz ve kulağımız oluyorsunuz çoğu kez. Birçok konuda paylaşım ve katkıda bulunuyorsunuz. Aktif izleyici olmayı pasif izleyici olmaya yeğleyen bir tutumun sonucudur bu. Kutluyor ve teşekkür ediyoruz.
Değerli Eğitimci İhsan Sarıyar’dan, yaklaşık dört hafta önce ulaşan bir ileti; bizim de dikkatimizden kaçmayan bir haberi işaret etmekteydi. “Benzerlik” konusuydu değinilen. Yetmedi, Gazeteci Türkiz Tosun da aynı konuya değinince, iki çift laf etmeyi gerekli gördük.
***Lakin öncelikle, dostlarımızın, yaşam serüveni içinde zaman zaman anımsayıp, ola ki hesaba katacakları bir örnek var… –sohbet babından- paylaşmak isteriz:
*Başrolünü, sempatik ve ünlü şovmen Danny Kaye’in oynadığı –o filmin üzerinden- kırk yılı aşkın bir süre geçse de, belleğimizde yer edinen bir sahnesi vardır.
Danny Kaye, -rol gereği- yetenekli ve çok ünlü bir müzisyendir. Piyano resitali vereceği salonu, seçkin müzikseverler doldurmuştur. Kendinden fazlasıyla emin ve mağrur bir edayla, piyano başındaki tabureye oturur Danny Kaye. Kendi eserlerini seslendirecektir… Piyanonun tuşlarına dokunur ve müzik başlar. Fakat çok geçmeden ortalık karışır. Yuhalanır Danny Kaye. Ele geçen ne varsa, üzerine fırlatılır. Şovmenliğine yaraşır komikliklerle sahneden kaçsa da Kaye, ummadığı tepki karşısında oldukça şaşkındır. Oysa KENDİ eserlerini pek de başarılı bir biçimde icra etmiştir. Peki, bu tepki niyedir?
Niyesi şu:
Meğer ki, -kendininmiş gibi icra ettiği eserler- başka müzisyenlerden dinleyip çok etkilendiği ve bilinçaltına yerleşen eserlermiş.
Sempatik Danny Kaye’in yeni şaşkınlığı ise, henüz fark ettiği bir durumla ilgilidir: O, bilinçaltının azizliğine uğramıştır.
* ***Hayatı, adım adım öğrenerek kişilik gelişimini tamamlayan çocuklar ve gençler; taklit ve kopyadan da –insan doğası gereği- yararlanmaya çalışırlar. Ebeveynlerinin imzalarını taklit ederler örneğin. Kendilerine rol modeller seçerler. Özentiye açıktırlar.
Çocukluk ve ergenlik döneminde rastlanan “taklit, kopya, özenme” girişimlerine / bilgi sahibi ve deneyimli yetişkinlerin, hoşgörü ve bilinçle yaklaşmaları pedagojik gerekliliktir. Yöntem doğru olunca, sonuç da yararlı olacaktır.
Danny Kaye filminde işaret edilen “bilinçaltı yanılması” da insan hallerindendir. /Böyle bir olasılık da –benzer konulara- yine hoşgörü ve bilinçle yaklaşılmasını / kuşkusuz şart koşmaktadır.
***
(Bu konudaki yaklaşımımızı, geçmiş zaman içindeyeri geldiğinde- kayda girmiştik.)
Photobucket
*
1986 yılından başlayarak; basın ve
internet yoluyla izleyicisine ulaşan Özet ve sonuç olarak:Elimizde tatmin edici veriler olsa da, “benzerlik” mevzuuna önyargısız ve insan aklının sınırlarını hesaba katarak yaklaşmaktayız. Konuya “bilinçaltı yanılması” diyerek giriş yapmamız da bu nedenledir.
Ve mümkün olduğunca –her konuda olduğu gibi- bu konuya da geniş perspektiften bakmaktayız.
Açıktır ki, eserimize benzerliği olan bir çalışmaya işaret edilse de / kimseyi zan altında bırakmak ve yaftalamak gibi bir niyetimiz yoktur.. Asıl niyet ve çabamız, dikkatli izleyicilerimizin gündeme getirdiği “benzer eser” konusuyla ilgili tereddütleri ortadan kaldırmaktır.
Muhatapların söz hakkı bakidir, yeter ki kullanılsın.
*
(… ve elbette ki –yaşı kemale erdiği halde- sanat eseri klonlayıcılığını ve kalpazanlığını kendine meslek edinenleri, bu esasların dışında tutmaktayız. Alkışlayamayız. Çünkü sanat eseri klonlayıcılığı ve kalpazanlığı, kendi problemini kendi içinde taşıyan özel bir durumdur.)
Sanat eseri kalpazanlığı ve klonlayıcılığı yakışıksız şeydir.
Çünkü zaten / güneşi balçıkla sıvamak da olanaksızdır.

19.05.2010

kendini unutturmayan yazılar / *** Peşinden koştuğumuz başarı, ona ulaşabilmek için harcadığımız emek ve zamandan daha mı değerlidir?

"APTAL PUMA" TANIMLAMASIOrmanların "vahşi kedi"lerinin atası olarak bilinen puma, benekli görünümü ve yırtıcı özelliği yanısıra, çok hızlı ve kıvrak koşması ile de, ormanların öteki evsahiplerinden ayrı bir özellik taşımaktadır.