
Aziz Nesin / FES KALlBI
Bayram geliyor. Mahalledeki, evdeki bütün çocuklar sevinç içinde bayrama hazırlanıyorlar.
Komşu kızlardan birine pembe ipekliden entari dikiliyor. Başka bir kız çocuğuna, atkılı rugan ayakkabı alınmış. Ayakkabının rugan siyah aynasında yüzünü seyrediyorsun.
Oğlan çocuklardan birine alınan bayramlık potin çok hoşuma gitmişti. Bu potinin altı siyah deri, koncu da gri podüsüetti. Yandan düğmeliydi. Parlak, küçük küçük birçok düğmeleri vardı. Düğmeleri iliklerine kolaylıkla geçirmek için, parlak madenden ayrı bir çengel vardı. Çocuk, düğmeleri bu çengele takıp kolaylıkla iliklere geçiriyordu. Çocukluğumda pek az şey bu denli hoşuma gitmiştir.

Büyüyünce ben de bu düğmeli potinlerden alacağım, hem de birçok, bidolu ...
Bana bayramlık hiçbişey alınmıyor. Ama ben de öbür çocukların sevincine katılmışım, bayram geliyor diye sevinmekteyim.
Annemin, bana bayramlık alamadığı için çok tedirgin, çok üzgün olduğunu anlıyorum.
Arife günüydü. Annem elime ya kırk para, ya da yüz para vermiş.
- Hadi oğlum, git de fesini kalıplat! demişti.
Bayram hazırlığı olarak fesimi kalıplatacağım. Bende bir sevinç, bir sevinç... Uçuyorum. Uçarak gittim fes kalıpçısına. Bu benim fes kalıpçısına kendi başıma ilk gidişim. Kendimi büyümüş sanıyorum, kocaman olmuşum.
Kalıpçı, Uzunyol'da, Bahriye kışlasının karşısındadır. Giriyorum içeri. Biraz ürkek,

Tanımadığımız bütün büyük erkekler, satıcılar, dükkâncılar hep «Amca"dır.
Kalıpçının belinde bir peştamal, önünde sırayla sarı madenden fes kalıplan. Buruş-buruş olmuş fesimi alıyor, yanındaki rnaşrabadan ağzına doldurduğu suyu tükürür gibi, fesin üstüne püskürtüyor.
Püskülü söküyor fesin ibiğinden. Ah, fesimin püskülü ibrişim olsaydı. .. Fesin kırmızısı üstünde ibrişim püskülün parlak siyahı pırılpırıldır. Benim fesimin ibrişim püskülü hiç olmayacak, benimki tire püskül.
Kalıpçı, ağzından su püskürterek ıslattığı fesimi, tahtadan toparlak kalıba geçiriyor. Üstüne de sarı madenden dişi kalıbı oturtuyor. Bu sarı maden kalıp sıcak olduğundan, nemli feslerden buğular yükseliyor. Maden kalıbı iki kulpundan tutup çeviriyor kalıpçı. Bir süre sonra fes ütülenmiş, kalıplanmıştır.
Adam, püskülünü takıp fesimi veriyor. Sırada bekleşen müşteriler var.
Kalıptan çıkmış fes sıcak sıcaktır, fırından yeni çıkmış çörek gibi. Daha buğuları tütmektedir. Bir de özgün kokusu vardır, yağ, ter, kir, toprak, yağmur, yanık karışımı bir kokudur bu ...
Buğuları tüten o sıcak fesi başıma koyunca, üstümdeki bütün eskipüskülerin birden yenileşiverdiğini sanıyorum.
Benim bayramlığım da budur: Kalıplanmış, iplik püsküllü fes...
Eve gidince, kalıbı bozulmasın diye, annem fesimi alıp yüklüğe kaldırıyor. Çünkü bayramlık olan herşey, ancak bayram sabah giyilebilir.
O akşam babam eve çok geç gelecektir. Oysa başka zamanlar, akşam ezanı okunurken evdedir. O akşam neden geç geldiğini, büyüdükçe sonraları anlayacağım. Çocuğuna, kansına bayramlık alamamanın utancıdır bunun nedeni. Bu utanç, erkeklik öfkesine dönüşecek ve eve gelince hiç yoktan anneme kızacaktır.
Annem beni, odamızın ortasında, leğende yıkıyor. Bayram gecesi çocuklar ille de yıkanacak. Beni yatağıma yatırıyor, öpüyor. Bana bayramlık çorap almıştır, uzun konçlu, siyah çorap... Yeni çorabımı yastığımın altına koyuyorum. Böyledir: Bütün çocuklar yıkandıktan sonra, bayramlıklarını yataklarına alır, öyle yatarlar.

Bayramlığımın olmamasına annemin gönlü razı değildir. Onun için, beni yatırdıktan sonra, idare lambasının kör ışığında, dikiş makinesinde, bana babamın eskilerinden bişeyler dikecektir, hem de sabaha kadar yetiştirecek.
Babam eve geldiğinde ben uyumaktayım. Babamın bağırmalarından uyandım. Çok hiddetli koca olan babam, anneme dikişi bırakıp yatması için bağırıyor. Annem cevap vermeden ağlıyor. Ben, yatağın içinde, uyanmış olduğumu belli etmemeye çalışıyorum. v
Babam yatacak. Ben uyuyup kalacağım. Annem sabaha kadar dikiş dikecek. Babam erkenden kalkıp bayram namazı için camiye gidecek. Babam, camiden dönmeden annem beni uyandırıyor. Bütün gece sabaha kadar, eskilerden evirip çevirip diktiği elbiseyi giydiriyor bana. Kendisi de en yeni entarisi hangisiyse onu giyiyor. Mangala çaydanlığı koyuyor. Ortaya kahvaltı sofrasını kuruyor.
Babam geliyor bayram namazından, kerevetteki pösteki üstüne oturuyor. Önce annem babamın elini öpüyor. Babam da annemi yanağından öpüyor.
Geceki çekişme unutulmuştur. Sonra ben babamın elini öpüyorum. Babam da sarılıp beni öpüyor. Gür bıyıklarının, sakallarının sert kıllarını yanağımda duyuyorum.
Bayramlaşma töreni bitmiştir. Kahvaltı sofrasına oturuyoruz. Babam, yere bağdaş kurup sofra bezini dizlerine örterken besmele çekiyor.

Bardaktaki çayımıza ekmeğimizi batırıyoruz, Sıcak çayda yumuşayıp süngerleşen ekmeğimi yiyorum. Bu kahvaltı sofrasında çay ve bayat ekmekten başka, pek seyrek olarak, zeytin de bulunur.
Birçok bayram sabahlarım aşağıyukarı hep böyle geçmiştir: Sabaha kadar, eskilerden bana bayramlık diken anne... Hırçın, ama dünyanın en iyiyürekli bir babası. .. Ağlamaktan gözkapakları şişmiş, ama hiç kimseye,
hiçbir yakınması olmayan bir anne...
Bayramda her eve bayram şekeri alınır. O yıllarda, bizim evimizde bayram şekeri de pek olmazdı. Ama bir kutu bayram şekeri getiren misafirlerimiz olurdu. Misafirin getirdiği şeker, bizim için değil, daha sonra gelecek misafirlerimizin önüne çıkarmak içindi.
.......................... Aziz NESİN
kaynak_t.y.çocukluk ve gençlik anıları_a.köklügiller_istanbul 1988 (arşiv_MİZAH VE ŞİİR)